Cumartesi, Mayıs 20, 2006

Modifiye edilmiş beş parçalık osuruktan bir müzik albümü

PROLOGUE-MAIN TITLE
2000 senesinin bir gıdım sıcağın yüzlere zar zor vurduğu bir ilkbahar sabahıydı.

Hayatı boyunca prospektüs kelimesinin ötesinde tıp ilminden bir halt anlamayan ben ve tıbbiyenin olduğu her yere karşı fobi derecesinde uzaklık duyan yine aynı ben,o hayatın hepimize kısmet ettiği zorlu anlardan birini yaşamaktaydım.Araştırma hastahanesinin üçüncü katında bir yakınımın ameliyattan çıkmasını beklerken, etrafa yayılmış hastalıklı et kokusundan kendimi kurtarma umuduyla bir pencerenin açık köşesinden başımı tüneyerek sigaramı içmekteydim.Az ötemde yılların hizmetlisi hayatın anasını tersten düzer gibi yerleri silerken iki taraflı kapılar gürültülü şekilde bir anda açılıyordu.Etrafımda meraklı gözler stres altında ameliyattan yeni çıkan hastamızın başına üşüşmüştü.Bütün bu hengamenin ortasında ağlayan,kucaklaşan insanlar,sinirleri boşalan koşudan yeni çıkmış terli atlar gibi kişniyorlardı etrafımda.

TRACK ONE
Yaşamak ne zordu,ağlamak;birine sarılıp üzüntünü hafifletmek ne zordu halbuki?

Bu büyük duygu yamulmasının ortasında ben neden kazık gibi duruyordum ki?Montumun iç cebindeki yarım paket selpak tam da bu an için tedarik edilmiş gibi değil miydi?Hayır,iki dakika sonra bahar nezlesinin en güzel meyvesi sümüklerimi almak için bir süre daha cebimde bekleyecekti o paket.Nasıl oluyordu da sevdiğim saydığım bir insanın ameliyattan çıkışında duygulu anlar yaşayamıyordum?Bir çırpıda ömrüm boyunca izlediğim tüm ağlamaklı film sahnelerini geçirdim zihnimden.

TRACK TWO
Çok afedersiniz ama sikerim ben böyle aşkın ızdırabını!

Bir halt olmadı,bir küçük damlayı bile süzdüremedim yanaklarımdan.Günlerimi,aylarımı,yıllarımı benden alan ve yerine bir emotion makinesi olarak beni yarattığını düşündüğüm sinema tam bu hüzün mevsiminin ortasında neden error veriyordu bir türlü anlayamıyordum.Perdeden elin iti Lassie?nin ölümüne bile içlenen ben,tüm çıplaklığıyla karşımda cereyan eden bu duygu sağanağının ortasında bir kütük gibi durmakla yetiniyordum.Halbuki ortamda yer alan bir genç kız ağlamaktan şişmiş ve kızarmış burnuyla,salya sümük kollarıma sarılmalıydı.?Bitti hayatım.En sonunda kurtulduk.Artık Station arabamızla banliyödeki şirin evimize dönebiliriz.?Ve biz bu sihirli sözcüklerin ardından okul birincisi iki çocuğumuzla mutlu ve bahtiyar bir şekilde şömineli evimize dönmeliydik.Böyle olmadı ama buna ?birazcık? benzer bir şey oldu.Yaklaşık iki yüz kiloluk bir hastabakıcı ?genç hanım kızımız? koca kıçıyla beni kenara itekledi.Koridorun sonundaki hemşireye enjektör yetiştirmeliydi ve o sırada karşısına çıkan her türlü engeli koca bedeniyle ezip geçmeliydi.Bu esnada.hastamız,narkozun etkisinden kurtulmakla cebelleşirken odanın tam karşısındaki koğuşa baktım.Allah sizi inandırsın içeride hastalar hariç elli kişi vardı.Kadınlar,kucaklarında envai çeşit çocuklar ve sucuklarla hasta ziyaretine gelmişti besbelli.

TRACK THREE
En son Philedelphia?da izlemiştim?Odalar tek kişilk değil miydi?


Odadaki hıçkırık yükü yüksek ağlamalar yerini taze limon çiçeğinin açılışlarına benzeyen kırmızı gülücüklere bırakmıştı.Odayı buz kesiyordu sessizlik buz olmuştu herkes sus?Tam o anda yaklaşık iki gündür uyumadığı belli bir uzman asistan odamızı ziyaret etti.Uzmanlığının kıçına konmuş asistan kelimesinden pek bir muzdarip,masa üstündeki hasta raporlarını az sonra Normandiya çıkarmasını yapacak komutan edasıyla inceledi.Odadaki herkes "James Dean dirilmiş de karşılarında göbek atıyormuş" şaşkınlığında kıçına asistan eklemesi yapılmış uzmanımızı pür dikkatle takip ediyordu.Hayatta bütün boktan şeyler beni bulur; o gün de sayısal loto çıkacak değildi elbette, uzman beyimiz küçük bir kaş işaretiyle beni dışarı davet etti.Tek suçumun kapıya en yakın kişi olduğunu anlamam çok sonra olacaktı.Dışarı çıktığımızda benim beklediğim tek bir şey vardı.İçine benim küçük beynimin anlamayacağı elliye yakın Latin kökenli bilimsel terimler koyulmuş cümlelerle bana hasta hakkında bilgi verip gidecekti.Ve ben içeri girdiğimde ameliyat iyi geçmiş deyik kestirip atacaktım mevzuyu?Hiç de öyle olmadı?

-Hastamız ameliyattan çıkalı ne kadar oldu?
-Yaklaşık yarım saat oldu
-Gaz çıkardı mı?
-Ne?
Osurdu mu diyorum?

TRACK FOUR
Neydim ben?Osurukçu başı mı?...

Dünyam başıma yıkıldı.Filmlerde böyle olmuyordu ki?Hafiften düzgün façalı,son derece bakımlı karizmatik bir doktor yanıma gelmeli ve ?Ameliyat son derece başarılı geçti.İki gün boyunca müşahade altında tutacağız.İlk on iki saat katı yiyecek vermeyin? türevinden cümleler kurmalı ve çekip gitmeliydi.Gerçek hayata geri dönersek,ızdırap verici diyaloglar silsilesi tüm hızıyla devam etmekteydi?

-Valla bilmiyorum.Osursa kokusu gelirdi herhalde.
-Olsun siz içeri girip hastaya bir sorun

Nasıl yani?Ben şimdi içeri girip onca garip bakışın arasında narkozdan sıyrılmaya çalışan birinin yanına gidip o garip ve komik soruyu mu soracaktım?Halbuki güneş ışığı hastamın yüzüne vururken gülen gözlerle dönüp ona bakmalıydım.Ellerini sıkı sıkıya tutup onu alnından öpmeliydim.Tam bu sırada fly cam altmış derece üst çaprazdan kar yağan pencereye yönelmeli bu esnada kulakları müzik kutusundan çıkan tıngırtılara benzeyen bir müzik eşelerken sahne kararmalıydı?

TRACK FIVE
Olmadı?Yukarılarda bir yerdeki yönetmen senaryoyu değiştirmiş... O boktan gerçek hayata geri döndüm!...

Titrek bir tavırla ve parmak ucu adımlarıyla odaya geri döndüm.Alnımdan dökülen o amansız terler şıpır şıpır damlarken ve kalbim küt küt atarken bir çırpıda nasıl becerdiysem o dangalak cümleyi hastamın yüzüne haykırdım?

-Ameliyattan çıktığından beri osurdun mu hiç?

Tüm bakışlar dört tarafımdan dürttü beni bir anda.Tavan üstüme çöktü.Pencerenin camları kırıldı.Fırtına çıktı.Yüzümde isilik çıktı.Yahu size daha nasıl anlatayım öldüm geberdim ben oracıkta.Hayatımın en dandik sahnesinde tam başrol oyuncusu olmuşken tüm zamanların en saftirik repliğini söyledim orada.

Çok değil üç saniye sonra yatakta yatan dermansız hastamızdan zorlukla yanıt geldi.

-E-evet..

Bir çırpıda dışarı çıktım.Doktorun yakasına yapıştım,kafayı gömdüm suratının ortasına yetmedi karnına okkalı iki tekme tam burnunun üstüne sert bir yumruk?Yok canım olmadı elbette böyle bir şey.Şu an yazıyı yazarken aklıma o an yaşadıklarım geldi bir de üstüne "iyi 25.saat?te olsunlar" gelince tutamadım kendimi sadist hayallerimi paylaştım sizlerle.Asıl ne olduğuna dönersek,tüm sakinliğimi koruyarak ?olumlu? cevabını verdim.

"Ha,iyi o zaman" dedi.Ve koridorun amansız uzantısında basit bir siluet gibi kaybolup gitti.İşte bu osuruktan olayın çok sonrasında öğrendim ki zorlu ameliyatların ardından doktorların ilk sorduğu soruymuş bu osuruk meselesi.Eğer operasyon sonrası ilk üç saatte hasta, ortama ?misk? kokusunu salabiliyorsa bu sindirim sisteminin tam anlamıyla çalıştığını ve dolayısıyla ameliyatın iyi geçtiğini gösterirmiş.

Velhasıl kelam hayat akıyor, pelikül akıyor, şarkılar akıyor, gözyaşları akıyor, şehir suları ara sıra akıyor ama hayat bütün dengesizliğiyle devam ediyor?Her şey gibi bu beş parçalık osuruktan müzik albümü de burada sona eriyor?


END TITLE-EPILOGUE

Sinemasever için modifikasyon araçları:

Hasta:Türk Sineması
Uzman "ass"istan:Distribütor Warner Bros.
Osuruk:Sinan Çetin
Hastahane:Sinema Salonu
Sucuklu çocuklu kadınlar:Türk Sinemaseverler

1 yorum:

Adsız dedi ki...

hani "tosun paşa"yı izler izler yine de güleriz ya, bizim dillendiremediğimiz duyguların dışa vurumunu çok güzel yaptığı içindir.

zamanımızın ve tüm zamanların en çok gülünen bir taraftan evet ben işte dedirtip içimizi acıtan karmaşık duyguların filmine dönüşsün bu güzel yazı.

nesi güzel, osuruk işte, sen buna mı gülüyosun değil, ona gülmedik.
osuruğu söylerken çekilen ızdıraba gülüyorum.
neyse gereksiz açıklamalarla daha fazla uzamasın.