Salı, Mayıs 30, 2006

Lost olmak ne garip sey anne!


LOST TÜRKÜSÜ

beni burada arama kate
dharma'da adımı sorma
sıçtığımın adasına uçak düşmüş
öyle bakma kate bana öyle bakma

kaç zamandır yüzüm tıraşsız
gözlerim uçak bekledim
uzarken ellerim kulağım telsizde
lostun emuleden inmesini bekledim anne
yaşamak isterken delice
ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
her bir sözlükçüye
tepeden tırnağa sawyer ve kate kesmiş
bir dvd paketini armağan
düşlerimle hurley
diretmişliğimle locke
şaşkınlığımla mr eko devrederken bir sonraki bölüme
usulca patlayıverdi götümde şaşkınlık
henry gale'i düşün anne
şeyh sayid'i diğerlerini
şerefsiz michael'ı düşün anne
insanları düşün anne
düşün ki manyetik alan sallansın
düşün ki o 108 dakikada kaderin ağlarına inanan
mutlu bir kurtuluş gemisi demir alsın
yani benim güzel annem
garip fısıltılarıyla inleyen adada
birbirinden güzel hatunları bafilemek varken
oturup ambar içinde osbir çektim
ne garip duygu şu lost...
lost izleyeceğim diye kaçırdığım kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet giderken dosdoğru üçüncü sezona
geride masa üstünde boynu bükük kaldı divx player
bağışla beni güzel annem
lost izleyeceğim salaklığıyla kafayı sıyırdım diye kızma bana
elleri değsin istemedim gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda(anne cdleri bırak arkadaşa geri vericem)

yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa lost tadında yaşamak isterdim
lost izlemek ne garip şey anne
cd kapasitelerinin tutsaklığından aşırıp lost'u
maxell saklama kabı içinde vermek isterdim sözlükçülerin ellerine
sonra... sonra benim güzel annem
senaristleri bulup teker teker dövmek isterdim kızılcık sopasıyla

ambarın kapısında durmuşum
internetimin bu ay artık limiti yok
kıçıma limit aşımı faturayı sokmuşum
koşun sözlükçüler koşun
kate üstüme üstüme geliyor
kısacası güzel annem
eylül ayına kadar lost'u düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da yeni bölümün inmesini beklemek gözleri yatırıp ıraklara

lost izlemek ne garip şey anne
artık eylüle kadar kanatırcasına tırnağımla şaşkın umutlu bölümler izleyemeyeceğim
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım(ondan sonra şöle oldu böle oldu he lan bi de şu vardı gibisinden)
spoiler yapamayacağım örneğin
lost manyağı olmak ne garip şey anne
rakamlar ki sende büyür dağdır ki sende göçer
ben jarrah derim desmond derim
çam diplerinde açmış kanatlarını orospu çocuğu michael derim
walt, gül yanaklı çocuğa benzer
yine de oğlunu yitirmek kimbilir ne garip şey anne
her bölümde "ohaaa ulan oha" diyen benim
bölümün inmesi için nöbet tutan,
indiğinde kafayı sıyıran
her emule kullanıcısı limitleri arşınlayarak indirir beni
libby benim
ana lucia benim
kate benim...

bekle beni anne...
bir sabah çıkagelirim
bir sabah anne bir sabah
senaristler açtığında kapılarını
adı başka sesi başka nice yaşıtım koynunda bazukalar
adamı hasta eden diziler içinde tırlatmış bir ülke getirirler

Cumartesi, Mayıs 20, 2006

Modifiye edilmiş beş parçalık osuruktan bir müzik albümü

PROLOGUE-MAIN TITLE
2000 senesinin bir gıdım sıcağın yüzlere zar zor vurduğu bir ilkbahar sabahıydı.

Hayatı boyunca prospektüs kelimesinin ötesinde tıp ilminden bir halt anlamayan ben ve tıbbiyenin olduğu her yere karşı fobi derecesinde uzaklık duyan yine aynı ben,o hayatın hepimize kısmet ettiği zorlu anlardan birini yaşamaktaydım.Araştırma hastahanesinin üçüncü katında bir yakınımın ameliyattan çıkmasını beklerken, etrafa yayılmış hastalıklı et kokusundan kendimi kurtarma umuduyla bir pencerenin açık köşesinden başımı tüneyerek sigaramı içmekteydim.Az ötemde yılların hizmetlisi hayatın anasını tersten düzer gibi yerleri silerken iki taraflı kapılar gürültülü şekilde bir anda açılıyordu.Etrafımda meraklı gözler stres altında ameliyattan yeni çıkan hastamızın başına üşüşmüştü.Bütün bu hengamenin ortasında ağlayan,kucaklaşan insanlar,sinirleri boşalan koşudan yeni çıkmış terli atlar gibi kişniyorlardı etrafımda.

TRACK ONE
Yaşamak ne zordu,ağlamak;birine sarılıp üzüntünü hafifletmek ne zordu halbuki?

Bu büyük duygu yamulmasının ortasında ben neden kazık gibi duruyordum ki?Montumun iç cebindeki yarım paket selpak tam da bu an için tedarik edilmiş gibi değil miydi?Hayır,iki dakika sonra bahar nezlesinin en güzel meyvesi sümüklerimi almak için bir süre daha cebimde bekleyecekti o paket.Nasıl oluyordu da sevdiğim saydığım bir insanın ameliyattan çıkışında duygulu anlar yaşayamıyordum?Bir çırpıda ömrüm boyunca izlediğim tüm ağlamaklı film sahnelerini geçirdim zihnimden.

TRACK TWO
Çok afedersiniz ama sikerim ben böyle aşkın ızdırabını!

Bir halt olmadı,bir küçük damlayı bile süzdüremedim yanaklarımdan.Günlerimi,aylarımı,yıllarımı benden alan ve yerine bir emotion makinesi olarak beni yarattığını düşündüğüm sinema tam bu hüzün mevsiminin ortasında neden error veriyordu bir türlü anlayamıyordum.Perdeden elin iti Lassie?nin ölümüne bile içlenen ben,tüm çıplaklığıyla karşımda cereyan eden bu duygu sağanağının ortasında bir kütük gibi durmakla yetiniyordum.Halbuki ortamda yer alan bir genç kız ağlamaktan şişmiş ve kızarmış burnuyla,salya sümük kollarıma sarılmalıydı.?Bitti hayatım.En sonunda kurtulduk.Artık Station arabamızla banliyödeki şirin evimize dönebiliriz.?Ve biz bu sihirli sözcüklerin ardından okul birincisi iki çocuğumuzla mutlu ve bahtiyar bir şekilde şömineli evimize dönmeliydik.Böyle olmadı ama buna ?birazcık? benzer bir şey oldu.Yaklaşık iki yüz kiloluk bir hastabakıcı ?genç hanım kızımız? koca kıçıyla beni kenara itekledi.Koridorun sonundaki hemşireye enjektör yetiştirmeliydi ve o sırada karşısına çıkan her türlü engeli koca bedeniyle ezip geçmeliydi.Bu esnada.hastamız,narkozun etkisinden kurtulmakla cebelleşirken odanın tam karşısındaki koğuşa baktım.Allah sizi inandırsın içeride hastalar hariç elli kişi vardı.Kadınlar,kucaklarında envai çeşit çocuklar ve sucuklarla hasta ziyaretine gelmişti besbelli.

TRACK THREE
En son Philedelphia?da izlemiştim?Odalar tek kişilk değil miydi?


Odadaki hıçkırık yükü yüksek ağlamalar yerini taze limon çiçeğinin açılışlarına benzeyen kırmızı gülücüklere bırakmıştı.Odayı buz kesiyordu sessizlik buz olmuştu herkes sus?Tam o anda yaklaşık iki gündür uyumadığı belli bir uzman asistan odamızı ziyaret etti.Uzmanlığının kıçına konmuş asistan kelimesinden pek bir muzdarip,masa üstündeki hasta raporlarını az sonra Normandiya çıkarmasını yapacak komutan edasıyla inceledi.Odadaki herkes "James Dean dirilmiş de karşılarında göbek atıyormuş" şaşkınlığında kıçına asistan eklemesi yapılmış uzmanımızı pür dikkatle takip ediyordu.Hayatta bütün boktan şeyler beni bulur; o gün de sayısal loto çıkacak değildi elbette, uzman beyimiz küçük bir kaş işaretiyle beni dışarı davet etti.Tek suçumun kapıya en yakın kişi olduğunu anlamam çok sonra olacaktı.Dışarı çıktığımızda benim beklediğim tek bir şey vardı.İçine benim küçük beynimin anlamayacağı elliye yakın Latin kökenli bilimsel terimler koyulmuş cümlelerle bana hasta hakkında bilgi verip gidecekti.Ve ben içeri girdiğimde ameliyat iyi geçmiş deyik kestirip atacaktım mevzuyu?Hiç de öyle olmadı?

-Hastamız ameliyattan çıkalı ne kadar oldu?
-Yaklaşık yarım saat oldu
-Gaz çıkardı mı?
-Ne?
Osurdu mu diyorum?

TRACK FOUR
Neydim ben?Osurukçu başı mı?...

Dünyam başıma yıkıldı.Filmlerde böyle olmuyordu ki?Hafiften düzgün façalı,son derece bakımlı karizmatik bir doktor yanıma gelmeli ve ?Ameliyat son derece başarılı geçti.İki gün boyunca müşahade altında tutacağız.İlk on iki saat katı yiyecek vermeyin? türevinden cümleler kurmalı ve çekip gitmeliydi.Gerçek hayata geri dönersek,ızdırap verici diyaloglar silsilesi tüm hızıyla devam etmekteydi?

-Valla bilmiyorum.Osursa kokusu gelirdi herhalde.
-Olsun siz içeri girip hastaya bir sorun

Nasıl yani?Ben şimdi içeri girip onca garip bakışın arasında narkozdan sıyrılmaya çalışan birinin yanına gidip o garip ve komik soruyu mu soracaktım?Halbuki güneş ışığı hastamın yüzüne vururken gülen gözlerle dönüp ona bakmalıydım.Ellerini sıkı sıkıya tutup onu alnından öpmeliydim.Tam bu sırada fly cam altmış derece üst çaprazdan kar yağan pencereye yönelmeli bu esnada kulakları müzik kutusundan çıkan tıngırtılara benzeyen bir müzik eşelerken sahne kararmalıydı?

TRACK FIVE
Olmadı?Yukarılarda bir yerdeki yönetmen senaryoyu değiştirmiş... O boktan gerçek hayata geri döndüm!...

Titrek bir tavırla ve parmak ucu adımlarıyla odaya geri döndüm.Alnımdan dökülen o amansız terler şıpır şıpır damlarken ve kalbim küt küt atarken bir çırpıda nasıl becerdiysem o dangalak cümleyi hastamın yüzüne haykırdım?

-Ameliyattan çıktığından beri osurdun mu hiç?

Tüm bakışlar dört tarafımdan dürttü beni bir anda.Tavan üstüme çöktü.Pencerenin camları kırıldı.Fırtına çıktı.Yüzümde isilik çıktı.Yahu size daha nasıl anlatayım öldüm geberdim ben oracıkta.Hayatımın en dandik sahnesinde tam başrol oyuncusu olmuşken tüm zamanların en saftirik repliğini söyledim orada.

Çok değil üç saniye sonra yatakta yatan dermansız hastamızdan zorlukla yanıt geldi.

-E-evet..

Bir çırpıda dışarı çıktım.Doktorun yakasına yapıştım,kafayı gömdüm suratının ortasına yetmedi karnına okkalı iki tekme tam burnunun üstüne sert bir yumruk?Yok canım olmadı elbette böyle bir şey.Şu an yazıyı yazarken aklıma o an yaşadıklarım geldi bir de üstüne "iyi 25.saat?te olsunlar" gelince tutamadım kendimi sadist hayallerimi paylaştım sizlerle.Asıl ne olduğuna dönersek,tüm sakinliğimi koruyarak ?olumlu? cevabını verdim.

"Ha,iyi o zaman" dedi.Ve koridorun amansız uzantısında basit bir siluet gibi kaybolup gitti.İşte bu osuruktan olayın çok sonrasında öğrendim ki zorlu ameliyatların ardından doktorların ilk sorduğu soruymuş bu osuruk meselesi.Eğer operasyon sonrası ilk üç saatte hasta, ortama ?misk? kokusunu salabiliyorsa bu sindirim sisteminin tam anlamıyla çalıştığını ve dolayısıyla ameliyatın iyi geçtiğini gösterirmiş.

Velhasıl kelam hayat akıyor, pelikül akıyor, şarkılar akıyor, gözyaşları akıyor, şehir suları ara sıra akıyor ama hayat bütün dengesizliğiyle devam ediyor?Her şey gibi bu beş parçalık osuruktan müzik albümü de burada sona eriyor?


END TITLE-EPILOGUE

Sinemasever için modifikasyon araçları:

Hasta:Türk Sineması
Uzman "ass"istan:Distribütor Warner Bros.
Osuruk:Sinan Çetin
Hastahane:Sinema Salonu
Sucuklu çocuklu kadınlar:Türk Sinemaseverler

Çarşamba, Mayıs 17, 2006

Foto Şiir


madımak kebapçısı
ustam uzat ordan kebapları
yanında leziz domates kabukları
damağıma yapışan biberin acısıydı
güneş gökten sıcak
yemeğim tabağımda harman
39 kalemin kırıldığı yerde
sazların sustuğu yerde
halim yaman keyfim yaman
ustam uzat ordan aydınları
yanlarında leziz fikirleri
yüreğime saplanan metin altıokun şarkısıydı
ateş kül olan bedenlerden alçak
ülkem memleketim tarumar
bir buçuk adananın piştiği yerde
soğuk ayranın içildiği yerde
halim duman keyfim duman

jokond

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

Foto Şiir

Sakla Yamalarını Kalbim
ne gül
ne yarın!
gül,
küle karılmış günlerin tortusunda
yarın,
vurulmuş yatıyor bugünün avlusunda
sakla yamalarını kalbim.
insanlar büyüdükçe günler kısalır
günlerimiz gibi aşklarımız da
yittikleri duraklarda kalırlar
sakla yamalarını kalbim.
kendini bıçak gibi ışıyan yeni güne bağışla
yürü, arkana bakma, ama umursa
bazen anılara en çok yakışan elbise
bir kaç damla gözyaşıdır unutma.
Yılmaz Odabaşı